ABD’nin küçük ve sakin bir kasabasındaki lisede öğretmenlik yapan Jonathan Miller, dışarıdan bakıldığında son derece sıradan bir adamdı. Her gün sabahın erken saatlerinde okulun kapısından girer, daima tertemiz giyinir, ciddi ve sakin tavrıyla dikkat çekerdi. Onu diğer öğretmenlerden ayıran tek belirgin şey, neredeyse hiçbir zaman yanından ayırmadığı eski, deri kaplı bir defterdi.
Bu defter, öğrencilerin ve öğretmen arkadaşlarının merakını çekmişti. Jonathan’ın sınıfta notlar almak için kullandığı sıradan bir defter gibi görünse de, hiç kimse bu deftere ne yazdığını bilmiyordu. Jonathan, dersi biter bitmez defterini hızla toparlar ve kilitli çekmecesine koyardı. Bir gün, öğrencilerinden biri olan Emily, bu gizemli defteri fark etti ve ona karşı derin bir merak beslemeye başladı.
Emily, okulun en parlak öğrencilerinden biriydi ve öğretmenlerinin gözünde çalışkanlığıyla tanınıyordu. Ancak Jonathan’ın defterinin içindeki sırları öğrenme isteği, onu alışılmadık bir araştırmaya itti. Bir gün, Jonathan bir öğretmen toplantısına giderken defterini sınıfta unuttu. Emily için bu, kaçırılmayacak bir fırsattı. Deftere hızla göz gezdirdi ve gördüğü şey karşısında şaşkına döndü: Jonathan, bu deftere sadece ders notları değil, aynı zamanda kasabanın tarihiyle ilgili eski, çözülmemiş bir gizemi kaydetmişti.
Jonathan’ın defterinde kasabanın kuruluşundan bu yana ortadan kaybolan insanlarla ilgili bilgiler yer alıyordu. Her kaybolan kişiyi takip eden olaylar, belli bir düzen içerisinde yazılmıştı ve son sayfalara doğru bu olayların giderek arttığı görülüyordu. Emily, bu sırrın peşine düşmeye karar verdi ve Jonathan’a yakalanmadan defteri yerine koydu.
Günler geçtikçe Emily, kasabanın eski kütüphanelerinde araştırma yapmaya başladı. Jonathan’ın yazdıklarının doğruluğunu keşfettikçe, kasabanın geçmişindeki karanlık sırlar gün yüzüne çıkmaya başladı. Kasabada bir zamanlar güçlü olan bir aile, yüzyıllardır süregelen ve gölgelerde kalan bir suç örgütüyle bağlantılıydı. Bu örgüt, kendi çıkarları uğruna insanları ortadan kaldırıyor ve hiçbir iz bırakmadan kaybolmalarını sağlıyordu.
Emily, bu bilgileri öğrendikçe, Jonathan’ın neden bu defteri sakladığını ve neden bu kadar dikkatli olduğunu daha iyi anladı. Artık sadece bir lise öğrencisi değildi; kasabanın karanlık sırlarını çözmeye çalışan bir dedektif gibi hareket ediyordu. Ancak bu araştırmalar, onun başını belaya sokmaya başladı. Kendisini takip eden garip insanların farkına vardı ve Jonathan’ın ona göz kulak olduğunu hissetmeye başladı.
Bir gün okul çıkışında Jonathan, Emily’yi sessizce yanına çağırdı. “Defterimi okuduğunu biliyorum,” dedi, derin bir nefes alarak. Emily’nin kalbi hızla çarpmaya başlamıştı, fakat kaçmadı. Jonathan ona, “Bu bilgiyle ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. Emily, bu kasabanın sırlarını ortaya çıkarmaya kararlıydı, ancak Jonathan onu uyardı: “Bu iş çok tehlikeli. Gördüklerin yalnızca başlangıç.”